En Güzel Gezi Salimen Dönülendir

Trakya Tempo grubum ile yaptığım, 720 km Kırklareli sürüşünden üç gün sonra, sevgili eşim Buket, “önümüz kış, havalar iyiyken çık biraz daha dolaş dedi”…

17 Ekim Cumartesi sabah 08:00 yoldayım. Datça’ya gidiyorum. Orada sevdiğim insanlar var. Volkan ağabeyim 1990 yılında oraya yerleşmişti. Honda CN250 Helix’den, Gold Wing’e kadar ne istediyse göndermiştim. 30 yıl olmuş dostluğumuz.

17 Ekim sabahı Datça’ya yola çıkış

Bu kez güneye sürüyorum. Hala, yaydan fırlamış ok gibiyim. Sadece benzin ve ihtiyaç molası vereceğim. Yolu, Buket’in hazırladığı bir soğuk sandviç, iki gofret ve bir gazoz ile bitireceğim. Osman Gazi köprüsünden geçmek istiyorum, niyetim geceye kalmadan Datça’ya varmak.

Honda CN250 (1985-2007)

Yüz yirmi, yüz elli kilometre tempo ile Muğla çıkışına kadar sürdüm. Otoyol çıkışı sonrası, hız sınırını ihlal etmeden, çevrilmeler dahil, saat 17:40 da Marmaris’teyim. Datça’ya yetmiş kilometre virajlı yolum var. Zaten yolun en keyifli bölümü de burası.

Burada, yirmi yedi yıl önce yaptığım, yine bir Datça sürüşünden bahsetmek istiyorum. Yılın modeli, Kawasaki ZXR750 spor motosikletim ile gitmiştim. O yıllar, Marmaris Datça yolunda, bazı yerlerde iki otomobil yan yana geçemiyor, otobüsler bir geri manevra yaparak bazı virajları dönebiliyordu. Hava kararmaya yüz tutmuştu ve ben bu virajlarda pür dikkat Datça’ya varmaya çalışıyordum. Aynı gün spor motosikletin üzerinde bin kilometreyi doldurmak üzereydim. Yol kenarlarında otlayan yaban keçileri bana “ne haber Tolga” demeye başlamıştı. Salimen vardığımda ilk işim, bacaklarıma bakmak oldu. Su toplamıştı. O günler ile mukayese dahi edilmez bu günkü Datça yolu.

Datça virajlarındayım. Aynamda ışıklar gördüm. Üç motosiklet tempo geliyordu. Arkamdakinin şişman boksör olduğunu fark ettim. Teleleveri varsa, olmayanın virajda şansı yok. Yine de biraz daha hızlanayım, bakalım önlerinde ne kadar sürebileceğim. Çizgimi beğenmiş olacaklar ki, bir süre öyle gittik. Viraj keyfini birlikte yaşadık diyebilirim. Hatta sol elimle, çok iyisiniz işareti yapmayı da ihmal etmedim. Onlar da sanırım beni çözemediler. Uzun yola tek bir soft arka çanta ile çıkan, kendimden başka birini ben de görmediğim için, sanki oraların insanıymışım zannetmiş olabilirler. Yol müsait olduğunda geçip, gittiler. Yanılmamışım, iki BMW R1200 GS Adventure ve bir KTM 1290.

Volkan ağabeye vardığımda hava kararmamıştı henüz. Yoldaki tempo tahminimden önce gitmeme yaradı. Şansıma hava güzel gitti. Güney sürüşü için, su geçirmez içi çıkabilir yazlık Dainese ceket ve Rider Denim pantolonumu seçmiştim. Çok rahat ettim.

Datça yolu biraz eğitim yolu gibi olmuş. Zaten orada, Bora otelin sahibi arkadaşımız Yankı Bora, bir BMW R1200 GS kullanıcısı olduğu için, motosiklet grupları da orada konaklıyor. Yankı’ya Trakya’dan selam getirmiştim, uğradım yerinde yoktu.

Datça sahilde, zamanında BMW R1200 GS verdiğim arkadaşım Mustafa Büyükcangaz ile kahve içmek için buluştuk. Derken, eğitmen Enis ve yol eğitimi yaptığı arkadaşlarıyla karşılaştık. Tahmin ettiğim gibi, hepsi Bora otelde kalıyormuş. Bir anda sahilde on motosikletçi olduk. Yankı’da geldi. Kırklareli’nden Emre ve Memduh’un, Edirne’den Cenk’in selamlarını da iletmiş oldum. Aslında motosiklet camiasında herkes bir şekilde birbirini tanıyor.

Volkan Vural

Eve dönerken, kırmızı ışıkda bekliyen, küçük kızını skuterin ön kısmına almış bir arkadaş ile yan yana duruyoruz. Bana “Cumartesi günü Datça virajlarındaki siz miydiniz?” diye sordu. “Evet” deyince “arkanızdaki Adventure bendim, hatta bize çok iyi işareti yapmıştınız” dedi. “A evet, çok memnun oldum” derken, yeşil ışık yandı ve onlar ilk sağdan ayrıldılar. Demek ki, asıl onlar oraların insanıymış.

Volkan ağabeyimle güzel bir dört gün geçirdik. Datça beş yıl öncesine göre kalabalıklaşmış. Trafik çoğu yerde tek yön olmuş. Volkan ağabey ile otomobilinin üstünü açıp, Datça’ya inelim dedik, oto parkta yer bulamadık. Dönüşte Volkan ağabeyin komşusu, mimar Serdar beye uğradık. Kapıda beş tane birbirinden tatlı köpek karşıladı bizi. Akşama iki yavru daha geliyormuş, yedi tane olacaklarmış. Kendisi de motosikletçi. Vespa ve Harley Davidson kullanıyor.

Volkan ağabeye ve bize çok iyi bakan yardımcısına, akşam yemeğinde teşekkür ettim.

Çarşamba yağış vermesine rağmen yoldayım. Tenere 700’ü yağışta süreceğim. Bu sefer yeni açılan Değirmenyanı’ndan sapıp, Marmaris’in içine girmeden, ana yola bağlanacağım. Tenere 700’ün üzerinde gelen, Prelli Scorpion Rally STR lastikler, kuru zeminde olduğu kadar ıslak zeminde de başarılı. Tenere 700’e gelince; Kullandıkça daha çok seviyorum. Vibrasyon sıfır. Gelirken otoyolda şöyle bir tepe süratini yoklamıştım, 193 kilometreyi gördüğümde ip gibi stabildi. Normal seyirde de sürati pek belli etmiyor. Şanzıman ipek gibi. Yakıt sarfiyatı  4.4 lt/100km. Seleden rahatsız olmadım. 1.74 boyuma göre sele ve peglerin konumu diz kıvrımı bakımından çok rahat. Sadece bozuk zemin parklarında ayağım boşluğa gelebilir düşüncesiyle üstünden inip yandan bele yaslama tekniğini kullandım. Motosiklet makul ağırlıkta olduğu için kolayca da başardım. Son derece ideal seçim yapmışım.

Datça’dan yeni çıkmış yola ısınıyordum. Yine iki Bmw r 1200 gs adventure sürücüsü, yanımdan selam verip usulca geçtiler. Bir müddet sonra hızlarını arttırmaya başladılar. Onları rahatsız etmeyecek bir mesafede sürerken, öndeki gs, arkadakini öne aldı. Eğitim olduğunu fark etmiştim ancak yol dönmeden hangisi öğrenci, anlaşılmıyor. Tabii tempo düştü. İlk uygun düzlükte selam verip yoluma devam ettim. Dedim ya, Datça yolu, eğitim yolu gibi olmuş.

Şimdi Buharlı Lokomotif Müzesi ‘nin bulunduğu Çamlık köyüne, baldızım Demet’e gidiyorum. Yeni açılan yolda yağış başladı. Yol aldığım için bir yağıyor bir duruyor tamamen ıslanmıyorum. Muğla yolunda yağış artınca yağmur altlığımı giydim o kadar. Normal yolda en az beş defa trafik polisleri tarafından çevrildim, kontroller hep sohbet ile bitti.

Selçuk’a bağlı Çamlık köyündeyim. Doğallığı bozulmamış merkeze yakın köylerden. Demet’in evi, otantik bir taş ev. Eşi Atilla taşa tahtaya ve toprağa meraklı olduğundan, yan tarafı da alıp misafirleri için düzenlemişler. Beni orada ağırladılar. Köpük adlı köpeklerinin terbiyesine hayran kaldım. Pandemi döneminde sokakta yaralı bulup tedavi ettirdikten sonra sahiplenmişlerdi. Buket anlata anlata bitiremiyordu, tanıyınca az bile anlatmış dedim. Arsızlıktan bir haber bir köpek can. Kapı açıkken bile içeri bir adım atmıyor. Önüne konmayan hiçbir yemeğe dönüp bakmıyor. Aklıma Suffix geldi, arkanı döndüğün an silip süpürür.

Demet Özata Gösterişli, Çamlık köyü, Selçuk
Köpük

Zamanım olmadığı için Atilla’nın yeni aldığı traktörüyle tarlayı nasıl sürdüğünü göremedim. Sabah Demet’in komşusuna yaptırdığı patatesli gözleme ve mükemmel kahvaltı ardından Çamlık’tan ayrıldım. Yola çıkarken, daha önce gördüğüm tren müzesinde bir yenilik var mı diye sormak için müzeye uğradım. Sadece bir kar küreme ilave edilmiş. Bu arada ben müze kart sahibiyim. Fakat orası özele geçtiği için 15 TL ücretli veya bir şeyler yeme, içme karşılığında gezebiliyorsunuz.

Oradan, İzmir’in sayfiyesinde yaşayan, söz verdiğim eski bir arkadaşıma uğradım. Merhaba dememle güzel iki gün de onunla geçirdik. Motosiklet sürmek çok güzel fakat ailen yanında olmayınca, burnunda tütmeye başlıyor. Tam bir hafta sonra 24 Ekim Cumartesi günü, özlemle evime dönüyorum. En güzel gezi, salimen dönülendir.

Tolga Büyüköner
Motosikletçi
1.12.2020