Adriyatik Turu

Yine herşey aniden gelişti. Buket ile daha uzun seyahatler yapmak isteyince, 1989 KLR’mizin sağlam fakat eski teknolojinin fazla yakıt tüketimini gereksiz masraf olarak düşündüm. Onun keyfini verebilecek, yine ekol olmuş, klasik yeni teknoloji tek silindirli tek motosiklet, yakınlarıma tavsiye edip aldığım Yamaha Tenere’den başka bir motosiklet yok. Tenere XT660Z düz ve XT600ZA ABS olarak, amaca ve insanın yapısına göre iki versiyon üretilmiş. Düz olanın sele yüksekliği doksan, ABS’li olanın yaklaşık dört santimetre daha alçak. Benim boyuma ABS’li versiyonu uygun olduğundan XT600ZA tercih ettim. Tabii kaçıncı motosikletim olduğunu bilmememe rağmen ilk motosikletimmiş gibi heyecanlı olmamı motosikletçi olanlar anlayacaktır.

Aklımızda, yeni Tenere’miz ile Adriyatik sahiline ulaşıp, kuzey İtalya, güney Fransa, İspanya, Barselona’ya kadar sahil sahil barışcıl ülkelere bir gezi yapmaktı. Ancak beraber gideceğim ikinci Tenere motosikletin sahibi arkadaşımın yıllık izini ancak Adriyatik sahilinden dönmeye yeteceğinden bu seferlik kısa tuttuk. Açıkça belirteyim, son yıllarda güzel ülkemi o hale getirdiler ki gezilerimde sadece transit geçiş olarak kullanıyorum. Böyle olmasını istemezdim ama paramın karşılığını kim verirse oraya giderim.

Bu yazımı daha önce motosikleti ile yurt dışına çikmamış, yurt dışında motosiklet sürmemiş arkadaşlara bir nevi rehberlik etmek için yazdım. Yine bu gezi “şu kadar günde bu kadar km yaptım” demek için değil, motosiklete saygılı ülkelerin, güzel virajlı yollarında sanatsal sürüş yapmanın keyfini yaşadım demek içindir.

15 Ağustos 2015 sabahı saat 06:30’da İstanbul’dan yola çıktık. Keşan’da göl başında tescilli satır et yiyeceğiz. Yolun sol tarafında kalmasına rağmen, değecek olan yere birkaç yüz metre fazla giderim. Böyle bir isteğiniz varsa tavsiye ederim. İlk molamızın keyfini yaptıktan sonra zaten hop diye sınıra geldik.

Bir saat içerisinde iki defa İpsala gümrüğünden Yunanistan’a giriş çıkış yapan nadir çiftlerden biri olmalıyız. Bunu size hatırlatmamda büyük fayda var. Her şeyimizin tam olduğundan emin, İpsala’dan çıkış yapınca, Yunanistan’a da aynı rahatlıkla gireceğiz derken acentam gidiş tarihini bir hafta sonra anladığından yeşil sigortayı 22.08.2015 tarihinde başlatmış. Yunanistan gümrük polisi gerçekten yardımcı oldu. Vize yapmadan geri dönüş izini verdi. Bu arada arkadaşım Yunanistan’a giriş yapmış bulundu. Sen çıkışta bekle, aksilik olursa telefon açarız dedik. Biraz önce çıkarken şakalaştığımız Türk görevli arkadaşlarda ne olduğunu anlayınca giriş çıkış değil geri dönüş belgesi verdiler. Turing bürosundaki arkadaşlar yeni tarihli yeşil sigorta denediler ancak üzerinde yaşayan bir sigorta olduğundan sistem izin vermedi. Günlerden Cumartesi olduğundan sigorta acentaları tatildir.

Sigortacı arkadaşıma ulaştım, gerçekten üzüldü ve nöbetçi bir çalışan vasıtası ile diğer sigortayı iptal ettirdi. Yeni sigortamızı yaptırıp, tekrar Yunanistan’a geçtik. Tavsiyem yeşil sigortanın başlangıç ve bitiş tarihlerini kontrol etmenizdir. Allah beterinden korusun derler ya, ben böyle durumlarda kendime hayret edecek kadar soğukkanlı olabiliyorum.

İpsala hudut

Gezimizi bu sefer daha özel kılan yanı, yedi yıldızlı çadırlarımız ile gidiyor olmamız. Benim motosiklette kendime has bir tarzım vardır. Motosikleti gereksiz ağırlaştırmayı sevmem. Hafif ve çevik olmalı. Bu yüzden uzun yola bile mümkünse soft rulo çanta ile giderim. Bu sefer kamp malzemesi dahil sınırları zorlayıp sığdık. Ancak zincir yağı, lastik patlama spreyi ve kilit sistemini arkadaşımın motosikleti taşıdı. İlk etap Alexandrapoli Camping. Belediyeye ait bu kamp şehrin merkezine çok yakın. Yürüyerek çarşı pazar gezebilirsiniz.

Alexandrapoli Camping

Benim Tenere’m İstanbul’ dan çıktığımda henüz 503 km deydi ve hesabıma göre Selanik Yamaha servis’te 1000 Kilometre bakımına denk geliyordu. Atasözlerini hiç yabana atmam; “Evdeki hesap çarşıya uymadı”. Ertesi günü Pazar olduğundan, ikinci etap Halkidiki’ye, Selanik’e uğramadan gitmek zorunda kaldık. Yamaha’nın ilk bakım kilometresini biraz geçirecektik ama o kadar özenli rodaj yapıyorum ki, önemli olan motorun ilk alışması esnasında 4000 devir içersinde kullanıp, yağda çapaklar oluşmuşsa, rodaj yağı ile makinaya asılmamak.

Zabbas Taverna

İkinci etap Halkidiki. Ancak yol üzerinde Kavala’da benim arkadaş var 🙂 Zabbas. Zabbas Taverna, Kavala’ya Türkiye’den giderken Kavala girişinde su kemerlerine gelmeden ilk koyda. Zabbas’a gidecek olursanız, İstanbul’dan motosikletçi senin arkadaş gönderdi demeniz yeterli. Bana “My Friend” diyor. Zabbas ile birlikte fotoğrafımızı göstermeniz daha kolay olur. Selamımı söyler, güzel fiyata güzel yemekler yer, hediyelerinizi alırsınız.

“Benim arkadaş” Zabbas, Kavala

Yazımın amacı doğrultusunda size Yunanistan’ın Halkidiki bölgesi ile ilgili bilgi vereyim. Üç parmak şeklinde olan bu bölge, haritayı karşınıza aldığınızda, en sağdaki parmak manastır bölgesi. Buraya Yunanistan milletvekili bile olsanız giremezsiniz. Ortadaki parmak camping ve apart konaklama, soldaki ise oteller bölgesi. Biz yedi yıldızlı çadırlarımız olduğundan, orta parmak bölgesinde Camping Mitari’ye gittik.

Buket Büyüköner

Gerçekten insanlar caravanlarını villa gibi dizayn etmişler. Önlerinde bahçeleri ve sokakları var. Bizim gibi iki, üç gece kalacakların yeri ayrı, daimi olanların en ön deniz manzarasına farklı ödeme yaptıkları kesin. Sonuçta sessiz ve saygılılar. Kampı sabah saat 08:00’den önce aracınızın motorunu çalıştıramayacağınız için terk edemezsiniz. Ben sabah erken çıkacağım akşamdan ödeme işlemleri yapayım, pasaportumu alayım yok.

Camping Mitari, Halkidiki

Burada üç güzel gün geçirdik. Bundan sonraki etapta önce Selanık’te benim Tenere’min ilk bakımı yapılacak, sonra Makedonya’ya Ohrid gölüne gideceğiz. Bu bakımdan internetten nokta atışı Selanik Yamaha servis adresini hazırladık. İhtiyacı olacaklar için adres şöyle;

Yamaha Meremetsakis
Karamanli Konstantinou Cad. No:135 Thessaloniki Tel: 2310329468

Mr Menelaos Meremetsakis ile Yamaha Selanik Diğer Tenere’nin İstanbul Maltepe Yamaha Tuna’da İlhan usta tarafından ilk bakımı yapıldığından sadece 300 Km’de bir birlikte zincir yağlıyoruz.

Selanik’te bir kahve içimi süresinde Tenere’min ilk bakımı yapılıp, garanti belgesi kaşelendi. Ver elini Makedonya. Selanik’in kuzeyinden en yakın kapıya gidiyoruz. Yarabbim böyle kötü yol mu olur Avrupa’nın göbeğinde. Motosiklet bir zıplıyor Buket hop sırtımda. Gençken bu numaraları kızlarla yakınlaşmak için yapardık. Hoş yine iyi oluyor sevgili eşimle. Günde onu sevdiğimi en az üç kere söylemezsem işim rast gitmez.

Makedonya sınırına yaklaşırken, benzinlerimizi dolduralım zira Makedon’lar Euro bölgesinin dışında, Dinar kullanıyorlar. Euro veriyorsun üstünü Dinar alıyorsun. Dinarı orada harcadın, harcadın. Kalırsa tedavülden kalkmış Türk liralarının yanına hatıra para olur.

Benzin istasyonunda suyumu içerken, hani gözünüz bir şeye takılırda öyle kalakalırsınız ya, ben de plakamın olduğu yere bakakaldım. Şaka gibi, plakam uçmuş. Hani Türkiye’nin herhangi bir yerinde olsam, “İsmail plakam düşmüş, bastırda gönderiver lütfen” diyecek durumda değilim. Yine duvar gibi oldum. Yani acayip soğukkanlı. Yahu önümüzde gideceğimiz daha iki ülke var. Karıma söz verdim. Seni Ohrid’e uçakla değil, motosikletle götürüp, kıyısında çadır kuracağım diye. Ayrıca arkadaşım var. İki Tenere aynı renk, aynı model Adriyatik sahiline kadar motosiklet sürüp, denize gireceğiz. Adriyatik Denizi’nin muhteşemliğini kırk yıldır duyarım, bir türlü nasip olmadı. Size bu Adriyatik sahiline olan tutkumu yeri gelmişken özetliyeyim.

1974’de, Almanya’ya okumaya gitmiştim. O zamanlar Türkiye’den benzini doldurur, Bulgaristan’ı transit geçer, aynı benzinle Yugoslavya’ya girerdik. Maribor, Lublijana yolundan giderken hep Adriyatik sahilinin güzelliğini duyar, arabadaki diğer arkadaşlarıma uymak zorunda olduğumdan direksiyonu çeviremezdim. O zamanlar Yugoslavya tek bir ülkeydi. Neyi paylaşamadılarsa… Tam Adriyatik denizine hem de sindire sindire motosikletle gidiyorum derken, plakam düştü. Yazımın başında size bu yolculuğu, sırf yaşadıklarımızdan çıkan tecrübeleri aktarmak için rehberlik niteliğinde yazdığımı söylemiştim.

BMW 2002, 1973

Durduğumuz benzinlikte çok iyi Türkçe bilen bir hanıma durumu anlattık. Bağlı olduğu polis merkezini telefonla aradı ve bizi oraya gönderdi. Bizi karşılayan polisler önce su ikram edip klimalı odalarına aldılar. Durumu bizden dinleyip Polikastro kasabasının polis merkezine gönderdiler. Orada bize oturacak yer gösterip biraz beklememizi söylediler. Hakkımızda çok hızlı tahkikat yapıp sorunsuz insanlar olduğumuzu anlayınca çok iyi davrandılar. Sonuçta hiç plakası düşen turist olmamış mıdır. Kimse bu konuda net bilgi sahibi değil. Yunanistan sınırları içersinde sorunsuz dolaşım belgesi verdiler. Fakat çok açık, Makedonya ve Arnavutluk için bir şey söyleyemeyiz dediler. Burada belirtmemde fayda var. Hepimizin kalkmasını beklediğimiz Turing İnternational Ehliyetini İpsala hudut kapısında tarihini yenilemiştik. Böyle bir durumda mevcut ehliyetimiz ile işlem yapsaydık ne olurdu, pek anlayamadım. Çünkü Turing Ehliyeti’ne acaip bakarak, ehliyetin bumu diye sordu. Beklerken polislerin bir kısmının Fenerbahçeli, bir kısmının Trabzonspor’lu olduğunu öğrendik. Bizi sordular, Buket Fenerbahçeli’dir de benim takımım yoktur. Ortam şenlensin diye Galatasaray’lıyım dedim. Sınıra onbeş kilometre cıvarı bir mesafe vardı. Acıkmıştık ve Polikastro’da bir esnaf lokanrası bulduk. İnanın öyle lezzetliydi ki, diyeceksiniz Yunan karakolundan sonra size öyle geldi. Yok gerçekten enfesti. Yemekte ne yapacağımıza karar verecektik. Ben her türlü giderim dedim. Arkadaşım sınırda Makedonya polisi ile görüşelim sorun yok derse gireriz dedi ve öyle yaptık. Makedonya sınırında ruhsat ile motosikletin şasi numarasını kontrol edip gönderdiler.

Bu seyahatin en önemli kısmı aslında burasıymış. Hepimizin şarkısıyla bildiği Vardar ovasından geçerken büyülendik. En güzel yerinde maalesef daracık bölünmüş yolda durup fotoğraf çekecek yer yoktu.

Vardar ovası

Akşam hava kararırken Ohrid’e vardık. Gradiste Beach Camping denilen kampı tavsiye üzerine bulduk ve çadırlarımızı yine karanlıkta kuracağız.

Sabah sevgili eşim Buket’e verdiğim sözü tutmanın mutluluğu içersinde uyandım. Ohrid gölünün kıyısına çadır kurmuştum. İşte budur. Hayatta bir hedefe daha ulaşmanın keyfini yaşıyordum.

Ohrid gölü, Avrupanın en derin (285 Metre) dördüncü gölü olma özelliği taşıyor. İçme suyu tadında bir gölde yüzüyorsunuz. İlk gün kampta yorgunluk atmak ve gece kurduğumuz kampımıza çeki düzen vermekle geçti. Biraz da Gradiste Beach’ de dolaşıp çevremizi tanıdık.

Gradiste Beach Camping

Ohrid, Makedonya’nın, aynı isimdeki gölün kıyısında şirin bir turizm şehri. Aklınızda bulunsun, Yunanistan’dan geçerken eğer Makedonya’ya gidiyorsanız, onlara Makedonya’ya gidiyorum demeyin. Çünkü Yunanistan’da kendi topraklarını Makedonya kabul ediyor. Kara yolculuklarının bu tür psikolojik durumlarını bilmekte yarar var. Uçakla giden arkadaşlar, biniyor ve iniyorlar. Onlara bu bilgiler gerekmiyor.

Ertesi günü kenti gezmek için Ohrid’e indik. Meydanda şehri kuran St. Clement Ohrid’ in muazzam bir heykeli var. Kucağında evler, kaleler, lego yapar gibi şehri kuruyor.

St. Clement Ohrid

Çarşıda nefis pizza yapan yerler gördük. Biz St. Clement’in sağ kolu tarafındaki sokağın başında Pizza Nemo’da yedik, nefisti. Gerçek pizza yapıyorlar. Yani ince hamurlu, bol malzemeli. Salata yemeyi de ihmal etmeyin. Fiyat konusunda çok ucuz bir memleket. 10 Euro 600 Makedonya Dinar’ı yapıyor. Euro paranızı ihtiyacınız kadar Dinar’a çevirin. En son kalanlarla benzin alır çıkarsınız.

Makedonya’da insanlar değil mezhep, ayrı dini inançları olduğu halde gördüğüm kadarıyla gayet saygılı birarada yaşıyorlar. Birbirine çok yakın klise ve camiler gördüm. Birinde çan, diğerinde ezan sesleri. Herkes inancında ibadetini yapıyor. Hatta cami avlusunda abdest alan insanları görünce, bir an kendimi Türkiye’de hissettim. Bir başkadır benim memleketim.

Ohrid’de bir camii

Ohrid’de bir kilise

Çarşı pazardan sonra Gradishe Beach’ e dönüp, Ohrid gölünün tatlı sularına kendimizi bıraktık. Çok değişik bir duygu. Yüzerken içesiniz geliyor. Tabii asla yapmadık. Ohrid bölgesinin her an yağmaya meyilli bir havası var. Bize o yüzünü azıcık gösterdi. Bu arada Ohrid gölü fotoğraflarındaki karşı kıyı Arnavutluk. O kadar yakınki gece otomobillerin far huzmeleri gözünüze geliyor.

Ohrid Gölü’nde akşam

Ohrid Gölü’nde sabah

Gelelim son etap Adriyatik sahillerine. Hani kırk yıldır gitmek istediğim yer ve benim Tenere’min maalesef plakası yok. Elimde Yunanistan polisinden aldığım sadece Yunanistan’da dolaşım belgesi var. Makedonya’lılar Yunanca bildiği için, sınırdaki görevli aynı kağıt ile bizi ülkeye aldı ama içeride başka bir polis isterse sorun çıkartabilidi. Kısa bir ortak karar toplantısından sonra, gurbet elde, yanımda eşim ve arkadaşımla şansımızı fazla zorlamayalım dedik. Arnavutluk’a bu şartlarla girmeme kararı aldık. İsmini Adriyatik Turu koyduğum gezide Adriyatik sahiline ulaşamadan dönmek zorunda kaldık. Vardır bunda da bir hayır.

Yeni rota, Buket’in ne zamandır arzu edip bir türlü kısmet olmayan Meteora’ya gitmek. 2014 Yunanistan turlarımızdan birinde Cem bey ve sevgili eşi Meral ile iki motosiklet Atina’ya hedef koyup, Volos’tan dönmek zorunda kalmıştık. O zamanda Meteora’ya çok yakın olduğumuz halde görememiştik.

Manastır (Bitola)

Madem öyle, Vardar ovasını gördüğümüze göre, Manastır üzerinden, Yunanistan’a girer, direk aşağı ineriz dedik. Dedik de nelermi yaşadık öğrendik. Makedonya’da sınır kasabası Manastır,’dan geçip, Yunanistan’a girdiğimizde, Florina’ya kadar herşey yolunda gitti. Filorina’dan sonrasını, Atina, Larissa ana yoluna girmeden kestirme tali yollardan gitmek istedik. Seyahatin başında ana yollardan ayrılmayacağımız için navigasyona ihtiyaç duymamıştık. En iyi ihtimalle yol öncesi telefonlarımızdan Wi-Fi bağlanarak yönümüzü belirliyor, rahatça gidiyorduk. Ana yoldan ayrılınca yol tabelalrı sadece krill alfabesine döndü, Yunanlı köylüler ile anlaşmamız zorlaştı. Hava kararmaya başladı, bir yandan yağmur, kendimizi en kolay Selanik’e atmaya karar verdik.

Günlerden Cuma akşamı. Selanik’in İzmir’in kordonuna benzettiğim sahil şeridi cafe ve barlar caddesidir. Biz motosikletlerimize yer ararken motosikletli genç bir polis plakayı işaret edip, nerde diye sordu. Türkçe ‘’düştü’’ dedim. Hınzırca tebessüm edip gitti.

Selanik’te bir bar, DJ ve nefis müzik

Motosikletimizi park ettiğimiz barın DJ’i nefis çalıyor, bütün yorgunluğumuzu alıyordu. Ama çok yayılmamamız lazımdı. Camping bölgesi en az 50 Kilometre civarlarında bir mesafedeydi ve hava artık kararmıştı. Mecbur kalmadıkça gece motosiklet kullanmayı sevmeyiz. Görülmemek ve görememek gibi iki büyük riski var. Ne de olsa, gündüzün şerri, gecenin hayrından iyidir. (Atasözü).

Camping Akti Retzika

Selanik’in güneyinde Eponomi bölgesi, Patamos Beach’e yola koyulduk. Orada Akti Retzika Camping’e gideceğiz. Yorgunluğun üzerine, karanlık, onun üzerine yağmur ve yol bilmezlik eklenmesine rağmen Eponomi’ye vardık. Cuma akşamı olduğu için köy cafeleri bile hala kalabalık. Aklımıza bir taksi tutup bizi Akti Retzika’ya götürmesi fikri geldi. Fakat bulamadık. Köy sakinlerinden Mr Fanis taksi ile ne yapacağımızı sordu, söyleyince, beni takip edin, götüreyim dedi. Bir daha motosikletten inmeyelim diye peşin ödeme yapmak istedik, Mr Fanis kabul etmedi ve kamyonetinin peşine takıp bizi Akti Retzika Camping’e götürdü. Akti Retzika Camping’de çadırlarımızı kafa fenerlerimizle kurduktan sonra, Buket’le, arkadaşımıza discobar’a geçip birşeyler içip, biraz dans etmek istediğimizi söyleyince, bizden daha genç arkadaşımızın yüz ifadesini unutamıyorum. Yani siz 16 saat motosiklet selesinde gidip, bunca maceradan sonra bir de üstüne dans mı edeceksiniz diye sordu. Evet deyince, hafif şaşkın bir tebessüm ile bara geçtik.

Bara içecek birşeyler almaya gittim, barmen ücreti ödendi deyince şaşırdım. Hani İstanbul’da gittiğimiz yerlerde tanıdıklar böyle jestler yapar ya burada öyle bir muhitim yokki. Kim dedim, Yunanlı bir arkadaşı işaret etti. Eponomi’ye girdiğimizde meydanda yol iz sorduğumuz cafenin sahibi arkadaş selam verip afiyet olsun dedi.

Akti Retzika Camping’e geldiğimiz gece discobar’da.

Bu detayları size niçin anlatıyorum. Bu insanlar Akdenizli. Bize çok benziyorlar. Ayrıca her yerin iyisi var, kötüsü var. Allah hepimizi iyi insanlarla karşılaştırsın. Mesela yoldaki bir benzinlikte, arkadaşım yol sorduğunda, gidin buradan deyip tersliyenide oldu.

Arkadaşlar şunun bilincinde olmak lazım. Tarihde bu insanlarla pek çok şeyler yaşadık. Çok uzağa gitmeyin. Benim çocukluğum Kıbrıs’lı papaz Makarios, Türk mücahit Rauf Denktaş’larla geçti. 1974 yılında Karaoğlan, Ayşe tatile çıksın dedi ve Kıbrıs’a çıktık. Bugün hala Yunanistan’ın her yerinde Kıbrıs’ı unutma yazıları var. Burada kimin haklı olduğu değil, yaşananlar önemli.

Separator-1

Bu gezimizde yazımın başındada belirttiğim gibi Yamaha Tenere motosikletimi aldığım gibi üzerine kendi tablasına bağladığım Touratech rulo çantamızdan başka hiçbir aksesuar takılmadan yola çıktık. Üstelik 7 yıldızlı çadırımızda o çantanın içersinde. Arkadaşım bu geziye daha önceden konsantre olduğu için, Givi Outback yan çanta seti, orta sehpa gibi en gerekli aparatlarını almıştı. Bizim de yurt dışında ilk motosiklet ile kamp seyahatimiz olacaktı. Bu gezide yine, yeni bir çok şey öğrenecektik. Ben ve eşim macerayı sevdiğimiz için her şeyi eğlenceli tarafından almasını biliriz. Yeter ki kimseye çizik olmasın.

Kamp kültürü çok keyiflidir. Ayrıca ucuz olduğunu düşünürseniz yanılırsınız. Her kampın değişik fiyat politikası var. Yani kişi başı, çadır başı, araç başı gibi rakamlar ödersiniz. Ayrıca elektrik isterseniz ki telefonu olan herkesin buna ihtiyacı var, ona da bir ücret ödersiniz. Benim en tutulduğum şey hizmetin sunum şeklidir. Mesela Akti Retzika’ da kamp alanına elektrik dahi götürmemişler, receptiona 1 Euro ödeyip şarja takıyorsunuz. Bana çok itici geldi. Fiyatın üzerine koy böyle ucuz işler yapma. Şarja verdiğimiz Euro’lar ile Yamaha’dan orijinal çakmak çıkışı alırdık. Şimdi ilk aksesuarım o olacak.

Yine bu gezide eğer anayoldan çıkacaksanız olmazsa olmazların başında Navigasyon geliyor. Olsaydı, Ohrid’den direk Meteora’ya inmiş olacaktık. Tenere’nin orta sehpası şart. Zincir yağlarken, temizlerken büyük kolaylık. Eğer daimi uzun seyahat edecekseniz side case’ ler çok işe yarıyor. Kamp masası olarakda kullanıyorsunuz. Beni yakından tanıyanlar, hard top case kullanmadığımı bilirler. Onun yerine arka plate üstü soft rulo kullanırım. Touratech’e plate siparişini geçmiştim ama onsuz da gergilerim ile çantamızı gayet başarılı sabitledim.

Separator-1

Akti Retzika Camping’de üç gece kaldıktan sonra, artık Alexandrapoli’ ye geçeceğiz. Ama yoldan içeri girip, öğle yemeğini yine benim arkadaşta yiyeceğiz. Program kusursuz çalıştı. Zabbas’ta özleyeceğimiz ne varsa yedikten sonra vakitlice kampımıza vardık. Burada iki gece kalacağız. Sabah yürüyerek Alexsandrapoli’nin ana caddesinde güzel bir kahvaltıdan sonra Türkiye hediyeleri alındı. Yerimiz kısıtlı olmasına rağmen onlarda ihmal edilmedi. Akşam yemeğinde gezimizi şöyle bir gözden geçirdiğimizde, sıra dışı olmasından bizde, arkadaşımızda mutluyduk. Sabah son etap Türkiye, İstanbul. Çadır konseptinde çok rahat uykunuzu alıyorsunuz. Yine zımba gibi kalktık. Free Shop alışverişine yer açarak çantalarımızı düzenledik. Tek marş Türkiye’de kahvaltı, ikinci marş evlere dağılış. Tekirdağ’da yemeğimizi yerken, trafik sendromundan dolayı, E5 mi, TEM’ mi kararını TEM’den yana kullandık. Silivri gişelerinde arkadaşımız iş yerine uğraması gerektiğinden dolayı el sıkışıp ayrıldık.

Gezi boyunca ben arkadaşımın sürüş ritmine uydum. Tek olunca biraz daha tempomu artırarak Tır’ların yanından geçerken her an değişen rüzgarında etkisiyle zevksiz bir sürüş ile evime ulaşacağım son ışıklara geldim. Varış duamı etmek için evime 50 Metre kaldı. Ve çok şükür evimizdeyiz. Motosikletimi içeri aldım, telefonum çaldı. Arkadaşım aradığına göre o da vardığını bildirecek inşallah. Gelgör ki, arkadaşımın Aslantepe mevkiinde arka lastiği patlıyor, motosiklet yüklü olduğu için, yan sehpa açılmıyor, TEM’in ortasında sağından solundan tırlar geçiyor ve hiç bir şey yapamazken, bir motosikletli durumu geçtikten sonra fark ediyor. TEM’i tersten gelip, yolu trafiğe kesiyor, arkadaşımı motosikletin üzerinden kurtarıp, birlikte emniyet şeridine giriyorlar. İşte motosikletçi, işte insan. Motosikletlerimiz dolu paket kaskolu ve yol yardımı içeriyor. Ancak 850’li hatlardan makinayla iletişim kurabilmek, TEM’in gürültüsünde mümkün değil. Buyrun bir tecrübe daha. O insan, arkadaşımın lastiğinin tamirinde de yalnız bırakmayıp İstanbul’a kadar geliyorlar. Biraz sonra bir telefon daha. Şirkete 50 Metre kala arka lastik tekrar patlıyor. Sebebi, ilk patlayan iç lastik parçalandığı için, tamirci arkadaş dükkanda yeni bir YBR 125 İç lastiği bulup onu takmak zorunda kalıyor. Sonunda sağ salim iş yerine varıyor.

Uzun yolun randevusu olmaz. Yani gideceğin yere varmadan gitmiş sayılmazsın. O yüzden son ana kadar bibirinizi bırakmayın.

Çok şükür herkes sağsalim evine vardı. Her zamanki gibi gezi yazılarımın son cümlesi;

En güzel gezi, salimen dönülen gezidir…

Tolga Büyüköner
Motosikletçi
01.09.2015

 

%d blogcu bunu beğendi: