Kapısı Olmayan Garaj

1978-1989 yılları arasında kullandığım 1965 model Pagoda Mercedes 230 SL otomobilimin bakımlarını, Nail usta ile birlikte yapıyorduk. Bir tesadüf tanıştığım Nail usta kimdir?

Almanya’ya 60’lı yıllarda çalışmaya giden, otomobil fabrikalarında çalışan ustalarımızdandır. 80’lerde emekli olunca İstanbul Adatepe’deki bahçeli evinde kendi yaşamına göre bir hayat kurmuş. Zamanının büyük bir kısmını, bahçesindeki ahşaptan yaptığı atölyesinde geçiriyor. Atölyenin içinde günlük kullandığı 1948 model Matcheless motosikleti, bahçesinde, 1952 model Willys Jeep’i duruyor. Bir de atölyenin arkasında yine ahşaptan sadece insan girişi olan bir kulübe var. Muhtemelen deposu.

Porsche 911, 1985

O ara Gökhan isminde bir yakınımın Porsche 911 otomobili arızalanmış, dönemin isim ustalarından biri, ayağıyla Porsche’yi göstererek, bu olmaz, çöpe at dediğine şahit olmuştum. Çok kızarım ayakla bir şeyin gösterilmesine. Elin yok mu kardeşim senin? Ne ayıp. Sonraki Motorium yıllarımda, ayağıyla motosikleti gösterip, bu kaç para diyen hiç kimseye motosiklet satmadım. Gökhan’a gel benimle deyip, soluğu Nail ustada aldım. Çünkü Nail usta sadece çevresine, tekne olsun, motosiklet olsun, otomobil olsun, sanayi ustalarının çözemediği işleri çözüyordu. Dışarıya da iş yapmıyordu. Durumu anlattım, o da benim gibi hem kızdı, hem de gaza geldi. Yükleyin getirin arabayı dedi.

TRC-217 40 kanal halk bandı telsiz alıcı-vericisi

O yıllar CB bandı telsiz kullanıyorduk. Benim kodum “Beyaz İnci”, tanıdığım “Jack” kodlu bir kurtarıcı vardı. Hemen telsizden anons ettim “Break, break, Jack, Jack, Beyaz İnci”…. İletişimi sağlayıp, Porsche’yi Nail ustaya indirdik. Nail usta hastalığı teşhis etti. İticiler eğilmiş. Almanya bağlantısı olduğu için gerekli orijinal parçaları getirtip, mühendislik kafasıyla topladı. Hiç unutmam, Nail usta, “Gökhan, birazdan tecrübeye çıkacağız, ben sana bas gaza Gökhan dedikçe basacaksın. Kırılacaksa da tecrübede kırılsın”. Gökhan zaten rallicidir, gaza bayılır. İşin sonunda, motor gayet sağlıklı yapıldı. Sıra geldi ayağıyla bunu çöpe at diyen ustaya.

Matchless, 1948

Yine o yıllar, herkesin buluşma yeri Fenerbahçe’ydi. O gece Gökhan erken gidip park etmiş. Çayını yudumlarken, meşhur usta, bunu buraya iterek mi getirdiniz diye kaşınınca, Gökhan’da “varsa hızlı bir şeyin biraz eğleniriz” diye cevap vermişti.

Willys Jeep, 1952

Porsche’nin onarımı esnasında Nail usta ile birbirimizi daha iyi tanıdık. Bir gün benim otomobilimin bakımını yaparken, yine arkadaki kulübeden bir takım alacak, bana “gel sana bir şey göstereceğim” dedi. Depo sandığım, o küçük kapıdan içeri girdiğimde bir de ne göreyim. Siyah bir Mercedes 190 SL, içi kırmızı, tavanda karbüratörler asılı, kenarda orijinal parça kutuları. Ne yaptın sen Nail usta dedim. Arabanın çıkacak kapısı yok. “Gel arabayı iyice incele de, sonra sana hayalimi anlatayım”. Otomobil hiç sökülmemiş, kutularda Almanya’dan getirdiği, sıfır ön panjur, tamponlar, stoplar ve farlar, iskeletiyle birlikte lacivert tentesi ve daha bir çok yeni parça. Atölyeye döndük, başladı anlatmaya. Tolga dedi, “Almanya’dayken Kuşadası’ndan deniz kenarında bir arsa aldım. Oraya bir ev ve bir garaj yapacağım. 1952 Willys Jeep kapıda, 1948 Matchless ile 1957 Mercedes garajda duracak, sahile de ahşap bir küçük tekne, yıllardır çalışırken kurduğum hayalimi yaşayacağım”. Peki dedim, Mercedes’in niçin çıkış kapısı yok? “Eksik parçaların tamamlanmasını bekliyorum. Toplama zamanı geldiğinde, kulübenin ön kısmını demonte yaptım, çıkartıp buraya alacağım. Burada mekanik her şeyi, motor dahil sökeceğiz, sökeceğiz derken, sırrıma ortak oldun, senle beraber yaparız”. Peki araba siyah, tenteyi niçin lacivert getirdin? “Çünkü dışı gök mavisi, içi taba, tente lacivert istiyorum. Hayal ettim, güzel olur”.

Mercedes 190 SL, 1957

Bunları 1987 Yılında konuşmuştuk. Aradan iki yıl geçti, ben 1989 Yılında 1965 Model Mercedes 230 SL otomobilimi, Mehmet Arsay’a sattım. 1990 Yılında Motorium’u kurdum. Nail usta gelip gidiyor fakat onun Mercedes hala kulübede hapis. Bir akşam Atay Amerikan Servisin sahibi Nejat ağabey ile yemeğe çıktık. Haliyle konu motosiklet ve otomobil, ilerleyen sohbette kulübedeki Mercedes’i ağzımdan kaçırdım. Zaten iki kişinin bildiği sır değildir. Aradan birkaç gün geçti, Motorium’un kapısında bir Range Rover durdu, içinden güler yüzlü bir adam gayet sevimli bir şekilde “merhaba ben Selahattin, Aeroflot Havayolları müdürüyüm anlayacağınız memur” diye lafa girdi. “Sizde bir Mercedes varmış, Nejat söyledi, satın onu bana”. Evet var fakat hem benim değil, hem de satılık değil dediysem de bu sefer “ne olur bana gösterin” diyor. Bir dakika dedim, bu bilgi gizliydi, Nejat ağabeye ağzımdan kaçırdım. Nail usta bana çok kızacak. Nail ustaya telefon açıp durumu anlattım. Şaşkınlığı geçince “gelin” dedi. Gittik. Selahattin bey otomobili ellenmemiş olduğu için çok beğendi. Nail usta bana sordu “ne diyorsun?”. Ben buldum mu alırım, çıktı mı veririm, hayatta hiç kaybetmedim. “Ben para işinden anlamam sen konuş” dedi. Kabaca Almanya’dan gelen sıfır parçaları hesapladık, her şeyi ile birlikte 57 bin Alman markına veririm dedim, “55 bin deyip elini uzattı”, hayırlı olsun dedim.

Ertesi günü memur Selahattin bey, bu sefer bir Land Rover ile geldi. Kulübenin ön kısmı söküldü, Mercedes kurtarıcı ile yeni hayatına doğru yola çıktı. Ben Nail ustaya iyilik mi yaptım, hayallerini mi yıktım bilmiyorum.

Tolga Büyüköner
Motosikletçi
23.Mayıs.2018