Motorium’dan Anılar

Giriş

Geçmişle yaşanmaz ama yaşanmış güzel anıları bazen hatırlamak ve onları paylaşmak da keyiflidir.

1990 yılından beri Motorium’da gecen yıllarım çalışma hayatımın en mutlu yıllarıdır. En keyifli yanı da yapmış olduğum hizmetlerden teşekkür almamdır. İtraf etmeliyim ki, insanları memnun etmek çok zor oldu. Ben iyi bildiğim bir konuda prensiplerimden ödün vermedim. İnsanları doğru yönlendirdim. Çileden çıkma noktasına kadar cok sabır gösterdim. Kova dolduğunda bile sabrımı içime döküp motosikletime binerek boşalttım.

Bugün binlerce insanı Motorium’dan mezun motosikletçi yaptım. Babasının elinden tutup ilk motosıkletini alan çocuklar pist yarışçısı oldular. Geç başlayanlar bile kendilerini ileriye taşıyıp motosikletleriyle yurt içi yurt dışı uzun kilometreler yaptılar. Halen hepsiyle çok güzel bir hukuk içersinde motosikleti paylaşmaya devam ediyoruz. Bu arada yaşanan enteresan olayları kaleme alıp sizlerle paylaşmak istedim. Bunları okurken bazı sahısların kimliği bende saklı kalacak ve onlar olmasaydı bu anılar da olamayacaktı. Bu bakımdan kendilerini sevgiyle anıyorum.

Motorium benim için de hiç mezun olmak istemediğim bir üniversite olmuştur. Oraya her sabah aynı sevinç ve heyecanla giderim. Düşünsenize, rengarenk birbirinden güzel motosikletlerle gün boyu birliktesiniz, bundan daha güzel ne olabilir? Aynı çiçek bahçesi gibi.

Teybiniz var mı?

On beş yıl öncesİ Türkiye’sinden bir örnek versem; belki de bu gün sadece Gaziantep’te olan motosiklet adedi kadar Türkiye’de motosiklet vardı. Motosiklet satan mağaza adedi ise 10 u geçmezdi. Bunun 6 sı İstanbul’da, 1 i Ankara’da, 1 i İzmir’de olduğunu ben de onlardan biri olduğum için gayet iyi hatırlıyorum.

Yamaha XTZ 750 Süper Tenere, 1991

1992 yılıydı, bir gün mağazama o senelerin ilah endurosu Süper Tenere ile bir motosikletçi geldi. Motosiklet bir yıllık olmasına ragmen ilk günkü gibiydi. Titiz olduğumdan çok beğenip mağazamda pırıl pırıl bir motosiklet teşhir edeceği için sevinmiştim. Motosikletin sahibi vitrine koymadan önce bir kova su ile yol tozunu almak istediğini söyleyince daha da hoşuma gitti. Temizlik işi de bitince şöyle fazla ayak altı olmayan bir yere birlikte çekelelim dedi. Onu da yaptık.

Derken gidonu da kilitleyip anahtarı cebine koydu. Ben hala anahtar ve ruhsatı teslim edeceğini sanırken motosikletine istediği fiyatı söyleyip beni ararsınız diyerek telefonunu bıraktı. Tam giderken “anahtar ve ruhsatı bırakmayı unuttunuz” dedim, “onları bırakamam” deyince güvensizlik anlamında olmasın diye motosikletin sesini müşteriye nasıl dinleteceğimi sordum. O da “teybiniz var mı?” diye sordu. “Evet” deyince gayet sakin bir şekilde cebinden bir kaset cıkardı, “buyrun bununla dinletebilirsiniz” dedi. Motorun sesini kasete cekeceği kimin aklına gelir, fıkra gibi. Tabi ki motosikleti yine birlikte yerinden çıkarıp kendısıne teslim ettim.

Karlı günler

Yine o yıllar, uzun bir kar yapmıştı hava. Motosiklet mağazaları böyle havaları sevmez ama ben bayılırdım. Özellikle daha erken dükkanımı açar ve o gün gelebilecek isimleri not alırdım, çünkü karda ucuz motosiklet almaya gelen isimler belliydi. Enteresandır, mutlaka iş olurdu.

Kawasaki EN500, 1996

İlk defa o uzun karda belki de insanlar sokağa çıkamadıklarından kimse gelmedi. Mağaza da 3 adet birbirinden güzel motosiklet vardı, EN 500, ZZR 600 ve GSX 750F. Bu motosikletlerin sahiplerinin istekleri belliydi; 600 ün sahibi chopper, EN 500 ün sahibi tur, GSX 750F in sahibi de spor motosiklet istiyordu. Bu üç motosiklet zaten dükkandaydı, telefonla üç motosikletin sahibi değişti ve hem herkes mutlu oldu hem de karda satış yapma geleneğim bozulmadı.

Ucuz motosiklet

1993 yazıydı, bir arkadaşımız vardı, ne zaman motosiklet alsa olay olurdu. Mağazaları fiyatsal olarak birbırine kırdırır, aradan ucuz motosiklet alırdı.

Kawasaki ZXR 750, 1993

Bir gün beni arayıp ZXR 750 istedi. Gerçektende benim portfoyümde o yılın modeli 275 km de nefis bir ZXR 750 vardı ama onun ortalığı karıştıracağını bildiğim için görmeye geldiğinde motosikletin sahibini ve tüm mağazacı arkadaşlarımı da çağırdım “bak şunda daha ucuz” deme şansı kalmadı. İlk defa ortalığı karıştıramadığı için biraz bozulmuştu ama motosikletin güzelliğine ve fiyatına dayanamayıp aldı. Şimdi bir motosiklet mağazası var ve açtığının birinci ayında motosiklet müşterisi ne zormus diye beni aramıştı.

Motosiklet uğruna

1994 yılıydı, tanımadığım bir müşteri çok az kilometreli, pırıl pırıl, pembe siyah yine o yılın modeli bir ZXR 750 yi satılığa bıraktı. Ben prensip olarak yabancıdan gelen motosikleti önce distribütör firmadan kontrol eder, sonra hangi bayiden çıktığını araştırırdım.

Kawasaki ZXR 750, 1994

Nitekim motosiklet biraz nakit kalanı çek ile alınmış ve altı aydır ödenmemişti. Motosiklet satıldığında sahibini ve bayi arkadaşı aynı anda cağırdım müşteri karşısında motosikleti aldığı mağazanın sahibini görünce nasıl olduğunu tahmin edersiniz. Çek miktarını bayiye, kalan miktarla karşılıksız çeki motosikletin sahibine vererek olması gerekeni yaptım. O arkadaşın bu işi motosiklet sevdasına yaptığı ayrılırken motosikletine bakışından belliydi.

1000 dolara börek

Sihirbaz Mustafa Zati Sungur’un yetiştirdiği iyi bir ilizyonisttir. On parmağında on marifet bir adamdır. En büyük tutkusu da motosiklettir.

Kawasaki ZXR 750 R, 1995

1995 yılında Kawasaki fanatiği Cem Sina’ya özel bir ZXR 750R hazırlatmıştı. Bu motosiklet Kawasaki’nin pistte yarıştırdığı mono bir motosikletti. Fabrikadan spor transmisyon üretildiği için 1. viteste 160 kilometreye ulasabiliyordu. Ayrıca Japonya’dan yarış kitini de getirerek Beşir usta ile motosikleti hazırladılar. Makine 7.000 devri bulduğunda çıldırıyordu.

O sıra Sina’nın bir mülk alma durumu olunca motosikleti bana teklif etti ve anında aldım. Düşünsenize, yanınıza bir ZZR 1100 geliyor ve yürürken gazı çevrdiğinizde aynanıza giriyor. Yine fabrikadan mekanik karbüratör ile üretildiği için, çalışırken sanırsınız motorun içersinde Nesrin Topkapı zil şakırdatıyor. O yıl bu motosikletle cok eğlendim ve Suzuki acentası olduğum halde makine parkımda ZX9-R ve ZX 750RR olarak iki adet Kawasaki vardı.

Bir gün Suzuki’den Japonlar geldi ve bu duruma biraz bozuldular. Ben motosiklette hiç markacı olmadım, hangi motosikleti beğendiysem ona bindim ve 1996 yılında Suzukı Srad teknolojisi ile yeni bir 750 yaptı. İlk Srad’ı alan arkadaşım fena gittiğini söyleyince bir tane de Srad 750 aldım. 1990 yılı ile 1996 yılları arasında 750 cc klasmanında Team Motorium olarak drag da yarıştık. Erbil Kenan ve Ali Ata en sıkı pilotlarımdı. Takım menejeri olarak motosikletleri hızlandırmak benim işimdi. Srad ile 750RR’ı yan yana denediğimizde teknolojı fabrika çıkışı bir motosikletle full modifiye bir motosikleti geçiyordu. Suzukı, o yıl için daha erken davranarak hızlanmıştı. Biliyorsunuz bu rekabet hala devam ediyor.

Yağmurlu bir gündü, Sihirbaz Mustafa geldi ve 750RR’a talip oldu. Mono seat olduğu için Türkiye’de fazla satış şansı yoktu. Bana buz dolabı alır gibi ayda 1.000 dolar taksitle almayı teklif etti, verdım. Şakır şakır yağmurda hiç ıslatmadığım motosiklete bindi gitti. Aradan iki ay geçti, bir gün Mustafa çok özel bir börek yaptık diyerek yemeğe davet etti. Börek gerçekten nefisti, masada Mustafa bir yerden param geldi şu hesabı kapatmak istiyorum deyip 1.000 doları keserek verdi. Böylece ben hayatımın en pahalı böreğini yedim.

Kasım 2003 – (yayınlanma tarihi Ağustos 2017)
Tolga Büyüköner
Motosikletçi

%d blogcu bunu beğendi: