60’lı yıllarda motosiklet ile tanıştığımda, motosikletin bir farı, bir deposu, bir selesi ve iki tekerleği arasında bir motoru vardı. Şehremini Orta Okulu’na giderken, bütün harçlığımı, okul çıkışı, arka sokakta, motorcu Hikmet ağabeyin kiraladığı, İtalyan Garelli motosikletlere yatırırdım. Krem, gri renklerinde, 50cc, üç vites çok güzel motosikletlerdi…
Hele hafta sonları, mahalle arkadaşlarım ile birlikte kiraladığımızda, aramızda kıyasıya yarışırdık. Bir seferinde, bir sokağı dönerken, ikimiz de gazı bırakmayınca, gidonlar birbirine karışmıştı. İşte o gün bu işin şakası olmadığını anladım. Güzel, fakat hata affetmeyen bir araç hayatıma girmişti. Korkmayı öğrendim. Allah’tan, bize de, motosikletlere de bir şey olmamıştı, yine de o gün, Hikmet ağabey, karbüratör temizliği ile meşgulken, hayırlı işler Hikmet ağabey deyip, motosikletleri bırakıp, sessizce uzaklaşmıştık.
Sonra 50cc yetmemeye başladı. Öbür mahallede Jawa’cı Yaşar usta vardı. 2,5 Jawa kiralıyordu. Yaşar usta, Hikmet ağabey gibi değildi, aksi adamdı. O yüzden çok dikkatliydim. Okul dışında bütün vaktimi ve harçlığımı, motosiklete harcıyordum.

Delikanlı olduğumuzda, kendi motosikletlerimiz oldu. Bende Çekya Jawa (o zamanki ismi Çekoslavakya), arkadaşlarımda, doğu Alman “domuz kafa” MZ ve Alman Bmw motosikletler vardı. Jawa motosikletlerimi, sokak aralarında, sıfırdan çok güzel alıştırırdım. Vites çubuğunu içeri itip geriye çekersen, ayak marş olurdu ve tek basışta çalışırdı. İki zamanlı Jawa sesi, unutulmazdır. Birinci vites yukarı, aşağı doğru boş, iki ve üç. O zamanlar şanzımanın da rodajı vardı. Sık sık vites ile oynayarak dişlilerin birbirine güzel alışmasını sağlardım. Motosikletlerimiz tertemiz olur, saat gibi çalışırdı. Öyle alıştık, öyle devam ediyoruz.
Samatya’dan sahile iner, bomboş yollarda, Ataköy, Yeşilyurt, Florya gezerdik. Kızların dikkatini de, fazlası ile çekerdik. Yaşım tutmadığı için, ehliyetim yoktu ve o yılların efsane motosikletli polisi Volkan’a yakalanmamak için gözüm hep sol aynadaydı. Zaten o yıllar, sağ ayna yoktu. İlgili yazı; “Motosikletli Kız“

60’lardan, 80’lere kadar, Jawa, MZ, Bmw, Harley Davidson, Triumph, Ariel, Matchaless, Norton gibi özel işçi permileri ile gelen ve daha sonra Türkiye’de kurulan Jawa ve MZ fabrikalarında üretilen motosikletler ile geçti. Bunların hepsi, yazımın başında tarif ettiğim gibi, motosikletlerdi.
80’lerde Dakar efsanesi başlayınca, markalar bu yarışta başarı elde edebilmek için daha yol dışı, çöllerde dahi gidebilen motosikletler yaptılar. Bu yarışlardan, birçok efsane çıktı. Bmw Gs, Cagiva Elephant, Honda Africa Twin, Kawasaki Klr, Moto Guzzi TT, Suzuki Dr. Big, Yamaha Ténéré gibi.

Ve markalar, Paris – Dakar yarışını başlatan Thierry Sabine’in yarışı lanse ederken kurduğu cümleden esinlenip, yarışan motosikletleri, o yarışı hayal eden insanlar için, ticari düşünerek seri üretim yaptılar. Artık hangi marka şampiyon olursa, o marka satıyordu. Böylece enduro akımı başlamış oldu.
Neydi o cümle;
“Gidenler için meydan okuma. Geride kalanlar için bir rüya”. İlgili yazı; “Ténéré’nin Doğuşu“

Derken, 125 cc’den, 900 cc’ye kadar çeşitli enduro motosikletler üretilince, insanlar enduro’nun dayanılmaz cazibesine kısa sürede alıştılar. Her yolda güvenle gidiyor, kaldırım, çukur dinlemiyor, bisiklet gibi kolay kullanılıyordu.
Motosiklet, Haritage (Miras) olarak üretilmeye devam ediyordu. Fakat aslına sadık kalındığından şasi geometrileri ile fazla oynanamıyor, yüksek teknoloji ile güncellendiğinde gidiyor fakat dönmüyor, durmuyordu. Ben de 1989 yılından itibaren enduro akımına kapılarak, unutamadığım enduro motosikletler sahibi oldum.

1990 Yılında Motorium’u açınca, model model, renk renk endurolar alıp kullandım. BMW R80GS Basic Dakar, F650, F650GS, F650GS Dakar, R1150GS Adventure, F650GS Twin. Honda NX125, NX250, NX650 Dominator, XL600V Transalp, XRV750 Africa Twin (RD03, RD04). Kawasaki KMX125, KLR250, KLR650, KLX650, KLR650A. KTM 990 Adventure, 690SM. Suzuki Djebel 650 Dakar, TS125, DR350, DR650, V Strom DL 1000. Yamaha DT50, DT125, DT200. XT 350, Ténéré XT660, Ténéré 700.

Aradan 32 yıl geçmiş, farkına varmamışım. Gözüm hala yükseklerde. En son Yamaha Ténéré 700 ‘ün üretilmesini, 2019 yılında, tam bir yaz bekledim. Ne yalan söyleyeyim, beklediğime de değdi. Kullandım ve çok sevdim. Benim yazılarımdan etkilenip alan arkadaşlardan da teşekkür aldım. İlgili yazı; “Yamaha Ténéré 700 ile Hayalimi Yaşıyorum“.

Bu arada kaptan bir arkadaşım ile şunu mu alalım, bunu mu alalım derken iki tane Bmw motosiklet aldık. Biri R nineT, diğeri R1250GS HP Adventure M sele. Kendisi gemiden inemediği için motosikletler bendeydi. Sürpriz bir gelişme ile kaptan yurt dışına yerleşince iki motosiklette bende kaldı. Kenarda duran her araç vergi, sigorta, servis, ayak açma, akü yaşatma gibi maddi manevi hizmet istiyor. Dahası, çalışmayınca ışıldamıyor. Arkadaşım ile sahiplendirmeye karar verdik. R1250 GS HP Adventure motosikleti birlikte motosiklet sürdüğüm, yakın bir arkadaşım aldı. R nineT, Blue Planet paketiydi. Alüminyum deposu elle fırçaya tutulmuş, üzerine vernik atılmıştı. Mono kapak veya arka sele ile tek veya çift kişi kullanılabilen özel bir seriydi. Sabahleyin sevgili eşim Buket, uyanır uyanmaz, “Tolga bu motosikleti çok beğendim, hem benim boyuma da uygun, biz niye almıyoruz, birlikte süreriz” deyince, “tabi ya, ben bunu nasıl düşünemedim” dedim ve aldık.
Bu değişikliğin beni aslıma döndüreceği gerçeğini ilk sürüşüm sonrası yine sevgili eşim fark edecekti. Motosikleti nasıl özlemişim, anlatamam. Ayağımı normal bir şekilde kaldırıp attım mı selenin üstündeyim. İki ayağım tabanıyla yerde. Geriye çekerken zorlanmak yok. Sürerken motosikletinle tamamen bir bütünsün. Öyle kararında bir ergonomi yapmışlar ki, ne yoruyor, ne uyutuyor. Dizlerinle depoyu kavradın mı, kollar boşta. Aynı Jawa motosikletim gibi, parkı da kolay. Eve döndüğümde eşim şunları söyledi; “Senin motosikletçi kimliğin, selenin üzerine çıktığın zaman yüzüne yansırdı, bu motosiklette o ifadeni yakaladım“.
Uzun zamandır içimde, böyle klasik bir motosiklete binme isteği vardı. Fakat ben, sürüş tekniğimi ileri taşımaya çalıştığım için, hep yüksek teknoloji motosikletler kullanmayı tercih ediyordum. Haritage modellerde bunu yakalayamamıştım. Bir deneme sürüşüne çıkalım, bakalım R nineT bana ne diyecek.

Motosiklet 4000 km de fakat lastiklerin tarihi geçmişti. Hava da soğuk, tutunma şansımız yok, fazla abartmadan yine R nineT Scrambler’ lı bir arkadaşım ile iki BMW çıktık. Okan da, spor motosiklet ile pistte dönen iyi bir sürücüdür.
İlk kilometreleri motosikleti tanıyarak geçirdim. Fakat o da ne? Bu motosiklet spor motosiklet gibi gidiyor, dönüyor ve duruyordu. Bir on kilometre sonra yıllardır birlikteymişiz gibi, iki R nineT, ahenk ile sürüyorduk.
Bu kısa tur sonrası Bursa grubumuzdan davet geldi. İznik’te buluşacağız. İstanbul’dan, Okan ve Ufuk ile üç motosiklet, Osman Gazi köprüsünden gideceğiz. Köprüye girmeden önceki benzinlikte arkadaşlarıma, motosikletimi yolda deneyeceğimi söyledim. Önde siperlik olmadığı halde 90, 110 kilometre sürüşte rüzgar rahatsız etmedi. Zaten Jawa’mda siperlik mi vardı. O da son süratte bu kadar gidiyordu. Gazı çevirmemle 200 km ye oturdu. Yıllar sonra ilk defa yüksek süratten tedirgin olmadım, çünkü yüksekte değildim.
Biraz keyfini çıkarıp, arkadaşlarımı bekledim. İznik’te, Bursa grubum ile buluştuğumuzda arka yollardan Bilecik üzerinden bir rota yapmış sevgili Aykut. Bu işlerde çok başarılıdır. O da ne, enduro zor gidiyor. Ayhan bey, K 1600 GTL, Okan, R1200RT, ben R nineT ile enduroların zor gittiği rotayı geçtik. Güzel deneyim oldu. Demek ki motosiklet ile de her yolda gidebiliyoruz.

Bmw, 2014 yılında R nineT ile 90. yılına özel çok akıllıca bir kutlama yapmış. Motoru kenara almak yerine, şaft aktarımı ile birlikte üç parçalı şasisinin içerisine öyle güzel konumlandırmış ki, gidon amortisörü ile takviye ettiği ön takımı ve arka paralever sistemi üzerine, istediğiniz görseli oturtun ve keyifle kullanın. Son hava soğutmalı boxer motoru, bu konsept ile tam yerini bulmuş.
R nineT gerçekten bir tasarım harikası. Görselliğini, Option 719 paketleri ile zevkinize göre sınırsız değiştirebiliyorsunuz. Üretildiğinden sonraki her motosiklet fuarında Bmw standında yalnızca R nineT motosikletler ile fotoğrafım olmuş. Beni hep çağırmış, ama ben fark etmemişim. Sonunda yine sevgili eşim Buket’in sayesinde kendi gelmiş oldu. Hoş geldin R nineT. Seninle çok keyifli sürüşler yapacağız kısmetse. Motosikleti özlemişim.
Tolga Büyüköner
Motosikletçi
21.03.2021
Öne çıkan başlık fotoğrafı: Serkan Kural (@sakallimotorcular)